Yazı ve Fotoğraflar: Uğur ÇELİKKOL
UÇTU UÇTU BALON UÇTU
Kapadokya’da Rüyalar Alemine Balon Yolculuğu
Balonla süzülerek havadan daha hafif olma duygusunu yaşamak isteyenlerin Türkiye’de gidebileceği tek adres “Kapadokya”. Doğası ile yabancı bir gezegeni andıran bölgede fizik kuralları tersine işlemiyor tabii ki; sadece sıcak hava balonuyla uçuşlar gücünü turizm sektörünün hızlı ve gelişmiş olduğu bu bölgeden alıyor.
Kapadokya da gerek peri bacalarının arasında süzülerek, gerekse muhteşem Kapadokya manzarasını yükseklerden izleyerek yapacağınız bir uçuş olağanüstü bir macera olacak ve beklide hayatınızın en unutulmaz deneyimleri arasında yerini alacaktır.
Her uçuşun kendine has bir lezzeti vardır. İçinde bulunduğunuz sıcak hava balonu bazen o kadar alçalır ki yanından geçtiğiniz ağaçlardan kayısı toplayacak kadar yakınlaşırsınız, bazen yükseklerde süzülür ve kimsenin bilmediği uzak noktaları keşfedersiniz.
Sıcak hava balonuyla uçuş, diğer her türlü uçuştan çok farklıdır, sessiz ve sakindir. 500-600 metrelere ulaşan yüksekliklerde yapılan uçuş sırasında insanın hissettiği yegane şey huzur ve sükûnettir. Aşağıdaki yeryüzü yavaşça sizden uzaklaşır. Kalkıştan hemen sonra peribacalarını adeta yalayarak harikulade Kapadokya manzarası üzerinde zahmetsizce uçarken kendinizi çok rahat hissedersiniz. Dünya harikası doğa üzerinde hafifçe süzülmek rüyalar alemine yolculuk gibidir.
Kapadokya'nın derin ve yeşil vadileri balonların benzersiz ve unutulmaz uçuşlar yapması için adeta mükemmel bir oyun bahçesi oluşturuyor. Hafif rüzgarlar balon yolcularını başka hiçbir araçla gidilemeyecek yerlere götürür.
Batı’da, kaymak tabakadan gezginleri diyar diyar dolaştıran balon seyahatleri çok yaygın olsa da Türkiye’de balon gezileri henüz çok yeni. Kapadokya Bölgesindeki ilk ticari uçuşlar, İsveçli ve İngiliz iki usta pilot (Lars ve Kaili) tarafından 1990 yılların başında başlatılmış. Kapadokya Balloons şirketi olarak faaliyetlerine devam eden ikili, konuklarına yaşattıkları deneyimi “havadan doğa yürüyüşü” olarak tanımlıyor. Tek fark, balonla adımların istenildiği kadar küçük veya büyük atılabilmesi. Bazen volkanik vadilerin tam kalbine doğru alçalıp tarlalardaki otları süpürüyor,ağaçların yapraklarına dokunuyor; sonra yavaşça yükselip bir peri bacasını birkaç santimle sıyırıp geçiyor; ardından da 600 metreye çıkıp Kapadokya’yı bir istiridye gibi avucunuzun içine alabiliyorsunuz.
Balon uçuşuna katılabilmeniz için sabahın çok erken saatlerinde yani dört buçuk -beş gibi kalkarak hazırlanmanız gerekiyor. Kapadokya bölgesinde sabahın karanlığında herkes yatağındayken tek hareketlilik balon uçuşuna gidecek insanları toplayan ve otelden otele dolaşan minibüsler sayesinde oluşuyor. İnsanın tatildeyken bu saatte kalkması için gerçekten de iyi bir nedeni olmalı diyorsanız haklısınız, ama bunun gerçekten iyi bir neden olduğunu anlayacaksınız. Kalkış için gündoğumunun tercih edilmesinin sebebi, ısının artmasıyla oluşan termik hava akımlarından etkilenmemek, dolayısıyla uçuşların gerçekleştirildiği 06:00-07:30 saatleri arası havanın en sakin olduğu zaman.
Kapadokya Balloons’un Göreme’deki ofisinde adeta bir resepsiyon atmosferi var. İnsanlar uykulu gözlerle kahvelerini yudumlayıp, kek ve kurabiyelerini kemiriyor. Ekipten bir kişi, helyumla şişirdiği küçük siyah bir test balonunu havaya bırakıyor. Rüzgârın hangi yönde estiğini ve balonların kalkış yerini belirlemek için bu gerekli. Sonunda kalkış yerine karar veriliyor. Balonları taşıyan arazi araçları ve yolcu servislerinden oluşan küçük bir konvoy halinde, Göreme ile Avanos arasında bir düzlüğe gidiyoruz. Gökyüzü yavaşça bal rengine bürünürken hala ışığı ile bize gülümseyen aydede’ye karşı balonlar şişiriliyor.
Balonlar uykudan uyanıyor, Bizlerse rüyaya yeni başlıyoruz, Gökyüzü alev hırıltılarıyla doluyor....
Her uçuş, insanoğlunun yerçekimine başkaldırışı, meydan okuyuşu. Öte yandan ilk insanlı uçuşun 1783 yılında Paris'te gerçekleştiğini biliyor musunuz? Jean-François Pilâtre de Rozier ve Francois d'Arlandes, Montgolfier kardeşler tarafından icat edilmiş bir sıcak hava balonu kullanarak 8 km yol aldılar. Balon; odun ateşi ile ısıtılıyor ve kumanda edilemiyordu, bu da rüzgar nereye götürürse oraya uçuyordu anlamına geliyordu. Şimdi ise insanoğlu yeryüzüne ve üzerindeki her şeye bambaşka bir açıdan bakabiliyor. Aslında her şey, ısınan havanın yükselmesi prensibine dayalı. Balon tertibatı ise yükselen havanın eteklerine asılmanın kurnazca bir yolu sadece.
Pilotumuzun uçuştan önce verdiği güvenlik brifingi ile muhtemel uçuş ve iniş koşulları hakkında bilgileniyoruz. Açıklamalar önemli, çünkü bindiğiniz andan itibaren bu hava aracının bir parçası haline geliyorsunuz. Doğru hava koşullarında uçuş, son derece yumuşak bir süzülme hareketinden ibaret. Rüzgârsız havalarda inişler, açık araziye veya yer ekiplerinin kullandığı jiplerin arkasındaki römorklara yavaşça konarak büyük ustalıkla gerçekleşiyor.
Daha sert hava koşullarında, sepetin yere değip birkaç kez sektikten sonra durması hatta yan yatması bile beklenebilir. Bu durumda yapmanız gereken pilotunuzdan, “iniş için hazır olun” talimatını aldığınızda, sırtınızı sepetin içindeki yastıklara yaslayıp kenarlardaki halatlara tutunmak” . Bunlar tabi ki sadece ihtimaller ve balonumuzun tecrübeli pilotuna göre, bu güzel ve sakin hava koşullarında böylesine bir adrenalin içine girmemiz pek mümkün değil.
Pilotun uçuşla ilgili brifingi sürerken, yer ekibi de hummalı bir çalışma içinde. Önce balonların “zarf” adı verilen bölümleri yere seriliyor. Yerde sönük duran zarfların içi fanlar aracılığıyla havayla doldurulduktan sonra, havanın propan gazıyla ısıtılmasına geliyor sıra. Hava ısınıp genleştikçe, balonlar da silkinerek başlarını doğrultuyorlar. Sepetler tam olarak dik duruma geldiğinde, balonlara binmeye hazırız.
Güneş peribacalarının yüksek noktalarını aydınlatmaya başlarken havalanıyoruz. Balonumuz, iskeleden ayrılan bir gemi gibi yerden uzaklaşıyor, gaz kolunun her çekilişinde, ensemizde adeta bir ejderha nefesi hissediyor ve hiç üşümüyoruz. Gökyüzü ejderhanın ağzından çıkan hırıltılarla doluyor.
Sanki aşağıda bir lunaparkta balon satan amca elinden balonlarını kaçırmış ve bütün gökyüzü renk renk balonlarla dolmuş.
Karşımıza dikilen peri bacaları arasında slalom yaparak ilerliyor, bazen yükseliyor bazen yeryüzüne yaklaşıyoruz. Erciyes’in zirvesi, sisli bir hayalet gibi uzaktan seçiliyor. Bundan 10 milyon yıl kadar önce Hasan, Melendiz ve Erciyes volkanları patlamaya ve şu anda sepetimizin altında göz alabildiğine uzanan volkanik platoyu oluşturmaya başlamış. Kapadokya’nın mucizevi doğası, milyonlarca yıldır devam eden bir erozyonun sonucu. Öyle ki balondan aşağı baktığımda, yağmur sularının ve akarsuların izlerini taşıyan vadiler kumdan birer nehir gibi görünüyor gözüme ve Kapadokya’nın oluşum sürecini çok iyi anlayabiliyorum..
Elbette bu güzel rüyanın da bir sonu var.Pilotumuz rüzgara göre iniş yerimizi belirlemeye çalışırken, yer ekibi de balonları karşılamak için sıkı bir takibe girişiyor. Bir taraftan telsizle konuşan pilotumuz diğer taraftan da uygun düzlüğe doğru alçalmaya başlıyor. Peribacaları arasındaki bir bağ arazisine doğru alçalarak, kibarca balonumuzun sepetini cipin arkasındaki römorka konduruyor. Yer ekibi yetişip balonu sabitledikten sonra, birer ikişer sepetten iniyoruz. Yavaş yavaş sönerek yere serilen balonun katlanmasına yardım etmek de yolcular için eğlencenin bir parçası. Finalde çiçeklerle süslenmiş bir sepetin önünde, çeşitli içecekler ve şampanya partisi bizi bekliyor. Ayrıca pilotumuzun elinden o güne ait adımıza hazırlanmış uçuş sertifikalarımızı da alıyoruz. Bizler güne çooook erken başlayıp unutamayacağımız bir macera sonrası otelimize döndüğümüzde insanların daha yeni yeni kahvaltı için hazırlandıklarını görüyoruz. Sabah çayımızı yudumlarken anlatacağız bakalım kimin rüyası daha ilginç?